Foxcatcher Takımı filmi hangi dallarda Oscar adaylığı kazandı? Foxcatcher Takımı filmi nasıl? Foxcatcher Takımı filminin konusu, detayları ve incelemesini sayfamızda bulabilirsiniz.
Yönetmenliğini Bennett Miller‘ın yaptığı Foxcatcher Takımı filmi, Miller’ın bir önceki yapımı Capote gibi gerçek yaşamdan alınmış bir suç hikayesini konu ediyor: Soğukkanlılıkla işlenmiş bir cinayet ve Amerikan kabusunun yansıtılması. Yönetmen Miller, Capote filminde yaptığı gibi “Neden?” sorusunu araştırıyor.
Foxcatcher, yüzde 1’lik kesimdekilerin diğerlerine pis işlerini parayla yaptırdıkları bir yerdeki bir cinayetle ilgili. 1996 yılında, kimyasal madde ve silah imparatorluğu halindeki du Pont ailesinden John E. du Pont, altın madalyalı bir olimpiyat şampiyonuna üç kurşun sıkılmasını kendi üzerine alır. Hastalıklı ve akıl dışı geleneklere sahip olan du Pont ailesinin üyesi John, aynı zamanda bir kokain bağımlısıdır. Filmin konusu, yönetmen Miller’ın daha önce işlemediği bir derecede sansasyonel.
Foxcatcher; sessizliğin değerinin anlatıldığı ve aktörlerin, zaman zaman yüzlerce kelimeyle yapabilecekleri açıklamaları sessizlikle ifade ettikleri sahneleriyle, soğuk ve aynı zamanda heyecan verici bir film. Filmde, şiddet konusuna ise hızlı ve sade bir biçimde değinilmiş.
John du Pont karakteri, sinemaseverlerin komedi filmlerinden aşina oldukları Steve Carell tarafından canlandırılıyor. Bu oyuncu seçimi başlangıçta biraz garip geliyor. Mimikler, kıvraklığı ve şakacı ses tonuyla komedi filmleri için biçilmiş kaftan olan Carell’ın, du Pont karakteri için ilginç bir seçim olduğunu belirtmek gerekiyor. Ancak bu, çok gösterişli bir rol olmadığı için ortaya fena olmayan bir performans çıkmış. Du Pont’un karakterindeki korku öğesi, daha çok davranışlarındaki sakinlikle ilintili. Ancak yine de, Carell’ın performansı için filmdeki en iyi oyunculuk diyemeyiz.
Channing Tatum, Olimpiyatlar’da altın madalya kazanmış bir güreşçi olan Mark Schultz rolünü canlandırıyor. Du Pont, ailesinin Pennsylvania’daki malikanesinde düzenlediği gösteriş amaçlı projeye Mark’ı da çağırır. Güreş hakkında hiçbir bilgisi olmayan du Pont, bir antrenman merkezini finanse etmek ve buranın yönetimini de Mark ile Mark’ın, kendisi gibi altın madalyalı bir güreşçi ve mantıklı biri olan abisi Dave’e vermek istemektedir. Dave Schultz karakteri ise Mark Ruffalo tarafından canlandırılıyor.
Güreşçi kardeşlerin arasındaki bağ, -bu bağ filmde, sessiz bir ısınma oturumunda güzelce kuruluyor- du Pont’un teklifiyle daha gergin bir duruma geliyor. Bütün başarılarına rağmen Mark, kendi memleketlerinde hala Dave’in küçük kardeşidir. Channing Tatum; Mark’ın bu durumunu (abisi karşısındaki astlık halini), utangaçlığını, kabalığını ve yer yer ortaya çıkan hassaslığını, güreşe olan takıntı derecesindeki tutkusunu (örneğin; yolda yürürken bile karşısında hayali bir rakip varmış gibi davranmasını) büyüleyici bir biçimde beyaz perdeye aktarmış.
Du Pont ve Mark’ın kaderleri birbirleriyle kesişiyor. Mark, zengin olarak dokunulmazlığı, saygıyı ve abisinin gölgesinden çıkmayı düşünüyor. Du Pont ve Mark, birbirlerine paralel ihtiyaçları tarafından yönlendiriliyorlar: Mark bir şampiyon olmayı, du Pont ise Foxcatcher’daki kupa mirasını bırakabileceği biriyle bağlantı kurmayı amaçlıyor. Bireysel arzuları giderek daha karanlık ve bulanık bir hale geliyor, sonunda bir cinayet meydana geliyor.
Miller öyküyü, bir idam infazının korkunç kaçınılmazlığıyla aydınlatıyor. Bunu yaparken, kurnazca mizah öğeleri kullanmayı da ihmal etmiyor. Örneğin; Mark’ın, Dave’in satın alınamayacağını iddia ettiği sahnede du Pont’un verdiği reaksiyondaki gibi.
Sonuç olarak; sinemaseverleri, sporla ilgili bir konuyu hayatın içindeki dramatik öğelerle harmanlayan başarılı bir yapım bekliyor.
